Türkiye’nin Suriye’deki varlığı İsrail’i rahatsız ediyor
‘Türkiye’nin Ortadoğu Politikası’ konulu söyleşiyle ‘SUBÜ Konuşmaları’nın 92’inci
konuşmacısı olan SAÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, “Türkiye’nin Suriye’de
geçmişten gelen bir askeri varlığı var. Şimdi daha kalıcı askeri üsler kurulması gündemde.
Bu da tabii İsrail'i ciddi şekilde rahatsız ediyor” dedi.
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın
92’inci konuşmacısı, ‘Türkiye’nin Ortadoğu Politikası’ konulu söyleşiyle Sakarya Üniversitesi
(SAÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat oldu. Moderatörlüğünü
SUBÜ İletişim Koordinatörlüğü’nden Öğretim Görevlisi Ömer Çiçek’in üstlendiği söyleşide;
Türkiye'nin Filistin ve Suriye politikası başta olmak üzere Ortadoğu'daki yumuşak güç
uygulamaları ve geleceğe yönelik politika perspektifi gibi konular üzerine konuşuldu. Programın
tamamı üniversitenin YouTube kanalı SUBÜ Haber’den istenildiği zaman izlenebiliyor.
Çabalar yetersiz kalıyor
Türkiye’nin birçok Batılı ülkenin aksine İsrail’in Filistin’deki soykırımına karşı çıktığını belirten
SAÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, “Özellikle Amerika
Birleşik Devletleri'nin desteklediği bir İsrail saldırganlığı söz konusu olunca gerek Türkiye'nin,
gerek Müslüman Ortadoğu ülkelerinin ve hatta bütün İslam ülkelerinin ekonomik ve askeri
kapasitelerine baktığımızda bu soykırımı önleme konusunda maalesef çok da yeterli kapasiteleri
olmadığını görüyoruz. Bunun yanında bir de maalesef birlik içerisinde hareket etmemek de söz
konusu. O yüzden Türkiye elinden geleni yapmaya çalışıyor ama şu ana kadar gördüğümüz
kadarıyla bu yetersiz kaldı. Ekonomiyi bir yaptırım aracı olarak devreye sokabilecek olan Suudi
Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin de burada Türkiye, İran ve Cezayir gibi
İsrail'e karşı duran ülkelerin safına katılması gerekiyor. Türkiye neler yaptı? Bir kere söylem
düzeyinde ciddi şekilde İsrail'e karşı çıkıyor ve ağır eleştiride bulunuyor. İkincisi Güney Afrika
Cumhuriyeti’nin açtığı soykırım davasına Türkiye müdahil oldu. Üçüncüsü ticareti kesti ve
dördüncüsü diplomatik ilişkileri asgari düzeye indirdi. Bütün bunların yanında Türkiye
uluslararası toplum nezdinde de aslında bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor.”
Yeni hedefler İran ve Türkiye olabilir
Netanyahu’nun Siyonist ekibin sadece bir parçası olduğunu vurgulayan İnat, “Belki de en önemli
parçası değil. En önemli parçalarını Amerika'da aramak gerekiyor. Siyonist lobinin Gazze’nin
ötesinde Ortadoğu’da bir takım planları söz konusu. Bunlardan bir tanesi de İran'ın tahrip
edilmesi. İran'da mümkünse rejimin değiştirilmesi. Mümkün değilse bir şekilde İran'ın gücünün
budanması. Ondan sonraki aşamada belki Türkiye. Türkiye de İsrail'i bu şekilde eleştiren bu
şekilde karşı çıkan ve uzun vadede İsrail açısından ve Siyonizmin planları açısından tehdit olarak
görülen bir ülke. Türkiye'nin de aynı şekilde gücünün yıpratılması isteniyor. Kaldı ki son 10 yıl
içerisinde 15 yıl içerisinde Türkiye’nin yaşadığı bir takım sorunları düşünürsek
bunları Washington ve İsrail merkezli o Siyonist lobinin çabalarından ayrı görmemek gerekir”
diye konuştu.
Türkiye’nin varlığı İsrail’i rahatsız ediyor
Suriye için tüm risklerin ortadan kalkmadığını söyleyen İnat, “Türkiye Suriye'de devlet inşasına
destek vermeye çalışıyor. Bu konuda tecrübesi de var. Somali'de, Libya’da devlet inşası
konusunda ve meşru hükümetlerin desteklenmesi konusunda bir tecrübesi var. Türkiye'nin
yapmaya çalıştığı ikinci şey yeni yönetimle Avrupa arasında bir bağlantı kurmak. O diyalog
T.C.
SAKARYA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
İletişim Koordinatörlüğü
zemininde Türkiye ciddi bir rol oynuyor. Bu kısmen başarılı oldu ve Avrupa Birliği toplantısına
Suriye’yi davet etti. Orada Suriye’ye yardım kararı aldılar. Suriye'nin en büyük sorunu ekonomik.
Yaşanan iç savaştan dolayı ciddi şekilde tahrip olmuş bir ülkeden bahsediyoruz. Elbette güvenlik
sorunları da var. Ama öncelikli sorun ekonomik ve ekonomik sorun çözülmezse güvenlik
sorunları daha da artacaktır. Halkın memnuniyetsizliği devam ederse o ilk heyecan yani rejimin
devrilmesi sonrası oluşan heyecan zamanla ortadan kalkacaktır. Yaptırımların kaldırılması çok
kritik öneme sahip. Türkiye bu yaptırımların kaldırılması konusunda ciddi bir çaba gösteriyor.
Türkiye’nin Suriye’de geçmişten gelen bir askeri varlığı var. Şimdi daha kalıcı askeri üsler
kurulması gündemde. Bu da tabii İsrail'i ciddi şekilde rahatsız ediyor. Geçmişte İran'ın Şam'da
üstlenmiş olduğu pozisyonu şimdi Türkiye'nin üstlenmesi İsrail’in çok da hoşuna gitmiyor”
ifadelerini kullandı.
YPG ile anlaşma çok taraflı kazanç sağladı
İsrail’in de Suriye'de kendi bölgesel politikaları çerçevesinde hedefleri olduğunu söyleyen İnat,
“İsrail Suriye topraklarının zaten bir kısmını işgal altında tutuyordu. Golan Tepeleri’ndeki işgali
biraz daha genişletti. Suriye'de azınlık olan Dürzilere ve Kürtlere onları destekleyeceği yönünde
bir takım yanlış mesajları söz konusu. Ben sizin arkanızdayım siz mevcut yönetimle barışmak
zorunda değilsiniz diyor. Bu da Suriye'nin toprak bütünlüğünün önündeki ciddi engellerden bir
tanesi. Ruslar ve İranlıların etkisi azaldı ama tamamen ortadan kalkmadı. Amerikalılar hala
oradalar. Trump aslında çekilmeyi istemesine rağmen Siyonist lobinin baskısıyla bir şekilde
Amerikan askerleri orada kalmaya devam etti. YPG’nin riskinin ortadan kaldırılması konusunda
bu ay içerisinde bir gelişme oldu. Şam yönetimi ile YPG arasında bir anlaşma imzalandı. Bu
aslında Suriye’nin bölünmesinin önüne geçebilecek pozitif bir gelişme. Bu Türkiye için de iyi bir
anlaşma. Çünkü Türkiye'nin temel hedefi zaten PKK'nın oradaki kolu olan YPG'nin bir şekilde
silah bırakması ve orada bir özerk yönetim oluşturmamasıydı. Bu çözümle aslında Amerikan
askerlerine de ihtiyaç kalmayacaktır. Burada bir Amerikan ikilemi söz konusu. Trump Çin'e
odaklanmak istediği için Suriye'den çekilmek istiyor. Türkiye'yi daha fazla rahatsız etmek
istemiyor. Çin'e karşı politikasında Türkiye'yi yanına çekmek istiyor. Ama Siyonist aktörler
Suriye'de bir şekilde Amerikan varlığının devamını istiyorlar.”
Teorik anlamda Avrupa Birliği örnek alınmalı
Ortadoğu’da etnik ve mezhepsel farklılıkların aşılarak Avrupa Birliği benzeri bir yapının
oluşturulmasının mümkün olup olmadığına yönelik soruyu yanıtlayan İnat, “Avrupa'nın tarihine
baktığımızda Ortadoğu'dan daha fazla etnik, mezhep ve bölgesel üstünlük savaşları söz konusu.
Onlar da farklılıkları yönetemedikleri dönemlerde çok büyük savaşlara sürüklendiler. I ve II.
Dünya Savaşlarını başlattılar. Bu savaşlarda 80 milyon civarında insan hayatını kaybettiği
söyleniyor. Ama Dünya Savaşı ile birlikte dibi gördükten ve felaketi yaşadıktan sonra artık farklı
bir yol tercih etmeye karar verdiler. ‘Farklılıklarımızı yönetmeyi öğrenmemiz gerekir. Mezhepsel
ve etnik farklılıklar bizi savaşa sürüklememeli, bölgesel üstünlük mücadelesi bizi savaşa
sürüklenmeli, ortak hareket etmeliyiz’ dediler ve bunda başarılı oldular. 70 yıldır Avrupa'da bir
savaş yok. Bunun yanında ekonomik olarak getirdiği ciddi avantajlar söz konusu. Ortadoğu
ülkelerinin de bunu öğrenmesi gerekiyor. Ancak oradan çok uzağız. Ama 27 ülke dünyanın başka
bir bölgesinde bunu yapabiliyorsa 16 tane ülke Ortadoğu'da bunu neden yapamasın. Yapmaları
gereken şey mezhepsel farklılıkları yönetmeyi öğrenmek, etnik farklılıkların çatışmalara
sürüklemesini önlemek ve bölgesel güç mücadelesinde birbiriyle çatışmanın değil birlikte hareket
etmenin kendilerine daha büyük bir güç getireceğini ve kapasitelerini geliştireceğini öğrenmek.
Böyle olmuş olsa İsrail bu soykırımı gerçekleştirebilir miydi? Cesaret edemeyebilirdi. Bu
T.C.
SAKARYA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ
İletişim Koordinatörlüğü
saldırganlığın Müslümanların birbirlerine karşı çatışmaları savaşmaları birbirlerini öldürmeleriyle
alakası yoktur diyebilir miyiz?”